1 Ocak 2007 Pazartesi

Eşkıyalık ve İnce Memed

Kitap-lık dergisinin Ocak 2007 sayısında yayımlanan yazım.
Yalnızca resmî tarih belgelerinde yer almakla kalmayıp halk anlatılarına da konu olan bir kırsal eylem türü olarak eşkıyalık, tarihçilerin ve toplumbilimcilerin yanı sıra romancıların da ilgi duyduğu bir toplumsal olgudur. Tarihçi ve iktisatçı Eric J. Hobsbawm ve toplumbilimci Karen Barkey’nin eşkıyalık olgusu üzerine yaptıkları ve artık klasikleşen çalışmalarda eşkıyalığın bir toplumsal başkaldırı eylemi sayılıp sayılamayacağı sorusuna verilen yanıtlar arasındaki ayrılıkların merkezinde “eşkıya-köylü-devlet” ilişkisi yer almaktadır. Öte yandan, eşkıyalık olaylarının ve eşkıya öykülerinin anlatıldığı destan, efsane, şiir türündeki halk edebiyatı örnekleri, Türk halk edebiyatının da dağarcığında yüzyıllarca birikmiş, canlılıklarını 20. yüzyılda da sürdürmüşlerdir. Özellikle 1950 sonrasında, köyün ve köylünün sorunlarını yoğun olarak işleyen Türk romanlarında, Berna Moran’ın deyişiyle “Anadolu romanı”nda eşkıyalık öyküleri toplumsal başkaldırı bağlamında yeniden işlenmiştir. Türk romanının bu dönemindeki örneklerinde eşkıyalar birer halk kahramanı olarak tipleştirilmiştir. Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı dörtlemesi, eşkıyalığı konu edinen romanlar arasında en çok tanınan örnek olmasının yanı sıra, yazarın, dünyaca tanınmasını da sağlayan ve en çok okunan ırmak romanıdır. Kemal Tahir ise, Rahmet Yolları Kesti adlı romanında yarattığı ve “halk kahramanı” tanımına uymayan eşkıya tipiyle, Moran’ın tanımladığı “Anadolu romanı”nın dışında kalmıştır. Her ikisi de Marksist olduklarını söyleyen Yaşar Kemal ve Kemal Tahir’in Osmanlı toplum yapısı hakkındaki görüşleri arasındaki ayrılık, eşkıyalık olgusuna ilişkin düşüncelerine de yansımıştır. Berna Moran, Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini incelediği “İnce Memed ve Eşkıya Öykülerinin Yapısı” başlıklı yazısında, Hobsbawm’ın “soylu eşkıya”ya yüklediği niteliklerin tamamının İnce Memed’de de bulunduğunu belirterek, Hobsbawm ve Yaşar Kemal’in eşkıyalığa bakışları arasındaki yakınlığı açığa çıkarır. Ayrıca, Moran, Yaşar Kemal’in bununla yetinmeyerek İnce Memed’e “devrimci”, “reformcu”, “âşık” gibi yeni kimlikler kazandırdığını da öne sürer. Osmanlı toplumunun Batı toplumlarından ayrı bir yapıda olduğu savı yalnızca Barkey’nin Hobsbawm’ın görüşlerine itirazının dayanak noktası olmakla kalmayarak Yaşar Kemal ve Kemal Tahir’in eşkıyalık hakkındaki tartışmasının da merkezine yerleşmiştir. Moran’ın “Anadolu romanı”na “başkaldırı romanı” (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 7) niteliğini yüklemesini de aynı bağlamda yorumlamak olanaklıdır.

Bu yazıda, Hobsbawm ve Barkey’nin eşkıyalığa bakışları arasındaki ayrılıklar sergilenecek, Yaşar Kemal’in eşkıyalık hakkındaki görüşleri ve Moran’ın İnce Memed eleştirisi bu ayrılıklar çerçevesinde yorumlanacak, İnce Memed’de Yaşar Kemal’in eşkıyalık olgusunu ve eşkıyalık ile toplumsal başkaldırı arasındaki ilişkiyi nasıl işlediği irdelenecek, son olarak da İnce Memed’in kimliğine ilişkin yeni sorular sorularak olası yanıtlar tartışmaya açılacaktır.

Toplumsal eşkıyayı diğer eşkıyalardan ayıran niteliğin “kamuoyunca adi suçlu olarak görülme[meleri]” olduğunu söyleyen Eric J. Hobsbawm’a göre, “Toplumsal eşkıyaların ilginç yanı, toprak beyinin ve devletin suçlu gördüğü yasadışı köylüler olmalarına karşın, köylü toplum içinde barınmaları ve halk tarafından kahraman, savunucu, öç alıcı, adalet savaşçısı, hatta belki de özgürlük önderi ve her koşulda hayran kalınacak, yardım edilecek ve desteklenecek adamlar olarak düşünülmeleridir.” (9) Toplumsal eşkıyaların “devrimci olmak bir yana, siyasi ve toplumsal isyancı bile sayılama[yacağını]” belirten Hobsbawm, kimlerin toplumsal eşkıya olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Onlar, daha çok boyun eğmeyi reddeden ve bunu yaparken de, diğerlerinin arasından sivrilen köylülerdir. Ya da yalnızca, kendilerini alışılmış mesleklerden dışlanmış bulan, böylelikle de yasadışı olmaya ve ‘suça’ itilen insanlardır.” (16) Toplumsal eşkıyaların “devrimci değil reformcu” olduğunu vurgulayan Hobsbawm’a göre, toplumsal eşkıyanın hedefi sömürünün ortadan kalkması değil, adil ölçüyü aşmaması ve güçlünün güçlüyü makul sınırların dışında ezmemesidir (17). Hobsbawm, “eşkıya liderleri[nin], hiçbir aşamada takipçilerine toprağa sahip çıkmalarını salık verme[diğini] ve hatta bazen, bugün ‘toprak reformu’ olarak adlandırabileceğimiz şeyi bile anlamaktan aciz [olduklarını]” belirttikten sonra, eşkıyaların bir “programı” olsa bile bunun “geleneksel düzenin savunulması ya da korunması”nı amaçladığını söyler (17).

Hobsbawm, dünyanın çeşitli ülkelerinden topladığı, “çoğunlukla şiir ve balad gibi oldukça yanıltıcı olabilecek tarihsel kaynaklardan” (8) yararlanarak, toplumsal eşkıyalık üzerine yaptığı çalışmasında, “soylu eşkıya” adını verdiği toplumsal eşkıya tipinin şu dokuz niteliği taşıması gerektiğini söyler: “Birincisi, soylu eşkıya, yasadışı mesleğine bir suç işleyerek değil, haksızlığın kurbanı olarak ya da halk geleneğinin değil, otoritelerin suçlu bulduğu bir hareket yüzünden zulüm görerek başlar. İkincisi, erdemli eşkıya ‘haksızlıkları düzeltir’. Üçüncüsü, ‘zenginden alıp yoksula verir’. Dördüncüsü, ‘Kendini savunma ya da haklı yere öç alma dışında hiçbir zaman öldürmez’. Beşincisi, eğer yaşarsa onurlu bir vatandaş ve topluluk üyesi olarak halkına geri döner. Aslında topluluğu hiç terk etmez. Altıncısı, halkı ona hayranlık besler, yardım eder ve destek verir. Yedincisi, topluluğun hiçbir saygın üyesi ona karşı otoriteyle işbirliği yapmayacağına göre ancak ve her zaman ihanet yüzünden ölür. Sekizincisi, en azından teoride, görülmez ve kurşun işlemez. Dokuzuncusu, adaletin kaynağı olan kral ya da imparatorun değil, yerel kibar takımının, memurların ya da diğer baskı uygulayıcılarının düşmanıdır.” (34-35)

Eşkıyalık olgusu üzerine yapılan çalışmaların çoğunda “köylülerle eşkıyaların aynı ‘toplumsal tip’ten oldukları ve aynı kırsal cemaatin mensupları oldukları varsayımı”nın (182) yapıldığını söyleyerek, Hobsbawm’ın eşkıyaların “köylü toplum içinde barın[dıkları]” görüşüne karşı çıkan Barkey ise, eşkıyaların ve köylü toplumunun hareket, örgütleniş ve talepler bakımından birbirlerinden farklı olduğunu öne sürerek, bu iki grubun güçlerini kolayca birleştirmelerinin olanaksızlığını vurgular (190-191). Barkey, eşkıyaların “yeniden-dağıtımcı unsurlar mı yoksa doğru dürüst bir ideolojisi ya da toplumsal ve siyasi ideali olmayan fırsat düşkünü, yol kesen haydutlar mı oldukları” sorusunun yanıtını ararken, Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” adını verdiği toplumsal eşkıya modeli hakkında şu yorumu yapar: “Köylüler, cemaatlerinin bir parçası olmayı sürdüren ve zenginden çalıp yoksula dağıtarak kendilerine yardım edenlere sevgilerini göstermek için pek çok halk hikâyesi ve türküsü üretmişlerdir. Ender rastlanan bu insanlar, başlangıçta, halk hikâyelerinde rastladığımız efsanelerin yaratılmasına katkıda bulunmuşlardır.” (185)

Tarihsel belgeler ile bu anlatılar arasındaki farklılıkların birtakım metodolojik sorunlar doğurduğunu, halk hikâyelerinin büyük değişkenlikler gösterdiğini ve soylu eşkıyaların eylemlerinin insanüstü eylemler düzeyine çıkarılarak inanılırlıklarını yitirdiğini belirten Barkey, Osmanlı topraklarında biriken ve yüzyıllar boyunca efsaneler halinde yaşayan sözlü ve yazılı literatürün 20. yüzyılda Marksist araştırmacılar tarafından yeniden canlandırıldığını şu sözlerle öne sürer: “Bu literatür, özellikle köylülerin büyük tarım imparatorlukları tarafından sömürülmesi üzerine çalışan Marksist araştırmacıların toplumsal eşkıyalığı bir tür köylü isyanı olarak ele almaya başlamasıyla birlikte yeniden canlandı.” (185)

Barkey ve Hobsbawm arasındaki derin görüş ayrılığının bir benzeri, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal arasında da yaşanmıştır. Kemal Tahir ve Yaşar Kemal’in eşkıya-devlet ilişkisi hakkındaki görüşlerini Sabri Yetkin şöyle aktarır: “Kemal Tahir’e göre; ‘Eşkıyalık çoğu zaman devletin vazifesini göremediği yerlerde görülür. İki türlüdür: Devlet haksızlıkları önleyemez bazı durumlara mazeret bulmak ister. Bir de eşkıyalığı tepeleyemez, eşkıyalık sürüyor gibi görülür.’ Yaşar Kemal ise, ‘Eşkıya ile devlet her zaman karşı karşıya olmuşlardır. Ama bazen devlet eşkıyayı halk üzerinde baskı aracı olarak kullanmıştır. Bazı zamanlarda da eşkıya sırtını devlete dayamış, o da devleti kendi faydası uğruna kullanmaya çalışmıştır’ demektedir.” (14) Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu gibi “halk kahramanları” hakkındaki düşünceleri Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” tanımıyla koşutluk gösteren (“Düldül Savaştadır”) ve Osmanlı döneminde Anadolu halkının devletle olan ilişkisi hakkında Barkey’den farklı düşünen (“Halk Aşısı”) Yaşar Kemal, “başkaldırı” kavramını edebiyatla ilişkilendirirken, eşkıyalık ve İnce Memed hakkında Erdal Öz’e şunları söyler: “Yanlış ya da doğru, eşkıya başkaldırandır. İnce Memed’de ben başkaldıran insanı yazdım.” (237)

Yaşar Kemal’in bu sözlerde ısrarla vurguladığı ve İnce Memed’e yüklediği “başkaldıran insan” niteliği, Berna Moran’ın İnce Memed’e ilişkin çözümlemesinin de temelini oluşturmaktadır. Moran’a göre, “İnce Memed yalnız Türk soylu eşkıyalarıyla değil, çeşitli ülkelerin, Robin Hood, Billy the Kid, Jesse James gibi efsaneleştirilmiş haydutlarıyla akraba sayılır” (80). Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” tanımını kullanan Moran, İnce Memed’in “soylu eşkıya”nın dokuz özelliğine de sahip olduğunu belirtir (81). İnce Memed’in yapısının soylu eşkıya hikâyeleri geleneğine bağlı olduğunu söyleyen Moran, Yaşar Kemal’in İnce Memed’in “soylu eşkıya” imgesine yeni kimlikler eklediğini de şu sözlerle öne sürer: “Ne var ki İnce Memed bunlardan yine de farklıdır çünkü yavaş yavaş bir reformcu, hatta devrimci hüviyeti kazanır. Eşkıya olmasına olur, ama yazar ona eşkıyalık yaptırmaz. […] Yaşar Kemal Çukurova’daki açgözlü ağaların köylülerin topraklarını ne gibi yollarla ele geçirdiklerini ve toprak dağılımı konusundaki haksızlığı belirtmek istediği için İnce Memed’i bu haksızlığa başkaldıran bir devrimciye dönüştürür.” (85)

Moran, bu değerlendirmesinde, Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” tipinin niteliklerine başvurduğu halde, Yaşar Kemal’in bu tipin soygunculuk, yol kesme, hırsızlık, para dağıtma gibi eylemlerini İnce Memed’e yaptırmadığını vurgulamaktadır. Ayrıca romandaki tek soylu eşkıya örneğinin İnce Memed olmadığını, Gizik Duran, Kürt Reşit, Cötdelek ve Koca Ahmet gibi eşkıyaların da soylu eşkıyaya örnek olarak verilebileceğini söylemektedir. Oysa bu adlar, İnce Memed’e yaptırılmayan eylemlerin çoğunu ya da tümünü yerine getirmişlerdir. Bu saptamalar Moran’ın İnce Memed’in soylu eşkıya olduğu şeklindeki tanımlamasını çelişik duruma sokmaktadır. Moran’ın İnce Memed’in “yavaş yavaş bir reformcu, hatta bir devrimci hüviyeti kazan[dığı]” (85) şeklindeki değerlendirmesi de kendi içinde çelişik bir ifadedir. Moran, İnce Memed’i çözümlediği yazısı boyunca “reformcu” ve “devrimci” sözcüklerini birbirinin yerine kullanmakta, sözlük anlamları oldukça farklı olan bu iki sözcük arasında okurun seçim yapmasını zorlaştırmaktadır. Öte yandan, Hobsbawm’ın toplumsal eşkıyalık ve devrim ilişkisi üzerine söyledikleri dikkate alındığında, “soylu eşkıyalık” ve “devrimcilik” kimlikleri bir kişide aynı anda bulunamayacak iki kimliktir.

Nedim Gürsel’in yaptığı söyleşide Yaşar Kemal, “Aslanım Türk entellektüeli! Dünyayı iyi kavramış ama, ben niye cilt cilt İnce Memed yazıyorum farkında değil!” (107) sözleriyle İnce Memed hakkındaki incelemelerin, değerlendirmelerin bir bakıma geçersizliğini göstermek istemiştir. Alain Bosquet’nin yaptığı söyleşide ise Yaşar Kemal, İnce Memed’i, okuduğu eski bir Osmanlı tarihi kitabında rastladığı Sakarya Şeyhi’nin macerasından etkilenerek yarattığını belirtmiştir (160). İnce Memed’i “mecbur insan” olarak nitelendiren Yaşar Kemal bu kimliği şu sözlerle dile getirir: “Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir. İnce Memed’de, dört roman boyunca bu baş kaldırmaya mecbur insanın derinine kadar inmek istedim. Birinci kitapta İnce Memed eşkıyalığa rastgele başlamıştır. Ama ona gereksinmesi olan halk onu yakalamış, onu istediği yola çekmiştir. O, ne kadar bilinçsiz de olsa, artık baş kaldırmaya mecbur insan yoluna girmiştir. Eşkıyalığın ne kadar sonuç getirmeyen bir uğraş olduğu düşüncesine varmışsa da, O, artık mecburdur.” (161-62)

Yaşar Kemal, İnce Memed adlı dörtlemesinde, Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” tipinin niteliklerini taşıyan eşkıya karakterlerinin yanı sıra Barkey’nin devletle ve toprak sahipleriyle organik ilişki içinde olduğunu ileri sürdüğü tipteki eşkıya karakterlerine de yer verir. İnce Memed 1’deki Koca Ahmet karakteri İnce Memed’in olmak istediği, Hobsbawm’ın “soylu eşkıya” tipinin çoğu niteliklerini taşıyan eşkıya modelidir. İnce Memed 1’de Süleyman’ın “[e]şkıya değil soyguncu, hırsız” diye nitelendirdiği Deli Durdu ise, Yaşar Kemal’in eşkıyasının olumlu özelliklerini barındırmaz: Şiddet kullanır; köylüye zulmeder, onu soyar; dostluk, ahbaplık bilmez; kardeşini, anasını babasını dinlemez; astığı astık, kestiği kestiktir; yol keser, haraç alır; hırsızlık yapar; nedensiz yere eşkıya olmuştur (118-25). İnce Memed 1’de Süleyman’ın İnce Memed’e verdiği öğütler olumlu eşkıyanın özelliklerini ve çete yaşamının güçlüklerini göstermesi açısından önemlidir: Çetede herkesle çabucak can ciğer olmamak, kendini hiçbir zaman açmamak, kapıp koyvermemek; ağırbaşlı davranmak, yanındakilere tesir etmek; insanları sözleriyle değil hareketleriyle ölçmek, sonra arkadaş seçmek; reis olduğunda ötekileri köle gibi kullanmamak; suçsuz adamı, az suçu olan adamı öldürmemek; parası için adam öldürmemek; yoksula zulmetmemek; haksıza, kötüye dilediğini yapmak; cesarete güvenmemek, kafayı işletmek (118-20, 128). Bu sözler, eşkıyanın erdemliliğini belirten sözler olduğu kadar, “ideal insan” ve “ideal çete”nin özelliklerini de yansıtır.

İnce Memed 1’de Yaşar Kemal, İnce Memed’e bir “köy ütopyası” kurdurur: ağasız köy. İnce Memed, kasabanın hanında karşılaştığı Hasan Onbaşı’dan kasaba toplumunun yapısını şu sözcüklerle dinler: “Burada, senin öyle bildiğin ağalar yok. Bu kasabadaki tarlalar, az çok herkesindir. Tarlasızı da var tabii. Bu dükkanların her birinin bir sahibi var. Tabii ağaların tarlaları çok. Fıkaraların az. Çok fıkaranın da hiç yok” (78). Bu sözler İnce Memed’in çocukken köyünden kaçmasına neden olan “o köy”dür (18). Kapalı köy toplumunun bir üyesi olan Memed, dış dünyanın kendi köyünden çok farklı olduğunun farkına varır (78). İnce Memed 3’te ise İnce Memed, “Seyran’ı alıp bilinmeyen yerlere, üstelik de portakal bahçelerinin olduğu deniz kıyılarına gitmek [ister]” (522). Yaşar Kemal’in öyküye İnce Memed 2’de soktuğu ve İnce Memed 4’te önüne geleni soyan, zenginden alıp fıkaraya veren (30) bir “soylu eşkıya”ya dönüştürdüğü Ferhat Hoca, İnce Memed’in bu “ütopya”sına ulaşma isteğine İnce Memed 3’te şu sözlerle karşılık verir: “Sen kafana takmışsın Memed, sana söz, öğüt para etmez. Al Seyranı yanına, git o deniz kıyısına, portakal çiçeklerinin arasına... Ama bil ki sen gene uzun süre oralarda kalamayacaksın, dağlara geri döneceksin. Senin mayanda dağlar var. İnşallah portakal bahçelerinde başına bir iş gelmez. Oradan çabuk kurtulursun... Bir insan İnce Memed olunca, İnce Memedlik insanın sırtına en büyük yüktür. Bir insan İnce Memed olunca başka hiçbir şey olamaz. Portakal bahçelerinin içinde bir gün, iki gün, bir yıl ancak kalabilir. Bir yıl ancak, o da en çok karısının koynunda kalabilir, bundan sonra bağlasalar hiçbir yerde duramaz.” (523)

İnce Memed’in köyünden kopup dış dünyaya açılma, zihninde kurduğu “o köy”e ulaşma arzusu İnce Memed 4’te de sürer (17). İnce Memed, uzaklara gittikçe, başka yaşantılara tanık oldukça bilincinde yeni sıçramalar yaşar. İnce Memed’in bilincindeki bu gelişmeler onu bir eşkıya bilincinden daha farklı bir bilincin sahibi kılar: Yaşar Kemal’in “mecbur insan”ının bilinci. İnce Memed dörtlemesi boyunca İnce Memed, dışa açıldıkça bilinçlenen, aydınlanan Türk köylüsünün simgesine dönüşür. Yaşar Kemal’in İnce Memed’le simgeleştirdiği Türk köylüsünün “ütopya”sı, herkesin kendi toprağını ekip biçtiği, herkesin kendi kazandığının kendisinin olduğu bir yaşam biçimidir. İnce Memed’de, üretim ilişkilerinin niteliğinde bir değişme olup olmayacağına, zenginle yoksul ayrımının, güçlü güçsüz ayrımının ortadan kalkacağına ilişkin açıklamalar yoktur; kapitalizm tartışılmaz. Düşlenen “ütopya”, topraksız köylünün topraklandırılmasından ibarettir. Yaşar Kemal’in İnce Memed dörtlemesinde betimlediği “ütopya”, olayların geçtiği 1933-1938 yılları arasındaki Türkiye’nin feodalleşen toprak mülkiyeti sistemi karşısında köylünün kendine yeterliğini sağlayacak bir “toprak reformu”nun gerekliliğini anlatır. İnce Memed’i sıradan bir “soylu eşkıya”dan farklılaştıran, bir “reformcu”ya dönüştüren sürecin ilk aşaması İnce Memed 1’de İnce Memed’in şu sözlerinde somutlaşır: “Şu toprak meselesi... Köylü buna ne der, kim bilir!” (295)

Sonuç olarak denebilir ki, Hobsbawm eşkıyaların köylü toplumunun bir parçası olduğunu söylerken, Barkey 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı toplumu üzerinde yaptığı araştırmalarda eşkıyalar ve köylülerin aynı yapı içerisinde ele alınamayacağı sonucuna varmıştır. Yazılarında ve söyleşilerinde eşkıyalık olgusunu Türk halk edebiyatı ve toplumsal ayaklanmalar tarihi bağlamında değerlendiren Yaşar Kemal, İnce Memed dörtlemesinde eşkıyalık olgusunu ve eşkıyaları 20. yüzyıl başları Türkiye'sinin siyasal ve sosyal koşulları içerisinde, feodalizmden kapitalizme geçiş süreci ve toprak reformu tartışmalarıyla bir arada işlemektedir. İnce Memed, düzeni bozulduğu için “göç eden” (dağa çıkan, ovaya inen) “Türk köylüsü”nün yaptığı iç yolculuğun, kendini bulma ve yeniden tanımlama çabasının romanıdır.


Kaynaklar
Barkey, Karen. Eşkıyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi. Çev. Zeynep Altıok. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999.
Gürsel, Nedim. Yaşar Kemal: Bir Geçiş Dönemi Romancısı. İstanbul: Everest Yayınları, 2000. 93-123.
Hobsbawm, Eric. Haydutlar. Çev. Fatma Taşkent. İstanbul: Logos Yayıncılık, 1990.
Kemal Tahir. Rahmet Yolları Kesti. İstanbul: Adam Yayınları, 1992.
Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2: Sabahattin Ali’den Yusuf Atılgan’a. İstanbul: İletişim Yayınları, 1999.
Yaşar Kemal. “Düldül Savaştadır”. Ağacın Çürüğü. İstanbul: Adam Yayınları, 2000. 138-44.
Yaşar Kemal. “Halk Aşısı”. Ağacın Çürüğü. İstanbul: Adam Yayınları, 2000. 171-76.
Yaşar Kemal. İnce Memed 1. İstanbul: Adam Yayınları, 2001.
Yaşar Kemal. İnce Memed 2. İstanbul: Adam Yayınları, 2000.
Yaşar Kemal. İnce Memed 3. İstanbul: Adam Yayınları, 2000.
Yaşar Kemal. İnce Memed 4. İstanbul: Adam Yayınları, 2000.
Yaşar Kemal. Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor: Alain Bosquet ile Görüşmeler. İstanbul: Adam Yayınları, 1997.
Yaşar Kemal. “Yaşar Kemal’le Yaratıcılığının Kaynakları Üzerine Söyleşi”. Söyleşiyi yapan: Erdal Öz. Ağacın Çürüğü. İstanbul: Adam Yayınları, 2000. 221-54.
Yetkin, Sabri. Ege’de Eşkıyalar. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997.